Anadolu'dan yasadışı yollarla birçok tarihi eserin yurtdışına götürüldüğü yıllardır bilinen bir
gerçektir. Özellikle tarihi zenginliklerimizin dış ülkeler ve yabancı araştırmacılar tarafından
ilgi odağı olması "Küçük Asya"nın tarih öncelerine giden derin kültürel zenginliğinden
kaynaklanmaktadır.
Kültür ve Turizm Bakanlığının yaptığı açıklamalara göre 1998-2002 arasında 492, 2002-2007
yılları arasında ise 3272 eser Türkiye'ye geri dönmüş. Yurtdışındaki birçok müzede, Anadolu
topraklarına ait olduğu kesin olan ve gerekli belgesi bulunmayan eserlerin ; Kültür -Turizm ve
Dışişleri Bakanlığı , Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün çalışmalarıyla ülkemize
geri getirilmeleri, ileri nesillerimizin Kültür Varlığı ‘nın korunması ve zenginliği açısından çok
önemli bir başarıdır.
Geçmişte yaşananlardan ders alarak gelecekte sanatımızı ve kültürel değerlerimizi
korumaya yönelik eğitimi gençlerimize ve çocuklarımıza vermek hepimizin görevidir.Bunu
yaparken farklı dönemlerde bu topraklarda yaşamış medeniyetlerin kültür ve inançları
yargılanmadan açıkça anlatılmalı, milli eğitimde ve halk eğitiminde Anadolu'nun Sanat
Tarihine gereken önem verilmelidir. Sanat evrenseldir; ait olduğu topluma,medeniyete ,
kültüre ait özellikler ve bilgiler taşır. Bu nedenle sanat eserleri kime ait olursa olsun
korunmalıdır.
Anadolu'nun birçok yöresinde bulunan antik heykellere sahip çıkılmamasının altındaki
nedenlere bakmamız gerekir. Öncelikle tarih ve sanat eğitiminin eksikliğinden yada dini
inançlara dayalı şartlanmalardan kaynaklanan bakış açışının yarattığı, çıplak insan vücudunun
ayıp ve günah olarak algılanması; ‘Heykel'in İslamiyet inancıyla birlikte‘Put'a eşdeğerde
tutulması halk tarafından benimsenmesini ve korunmasını engelleyen önemli bir etken
olmuştur.Özellikle , İslamiyet sonrasının Anadolu insanı, kap, kacak, ziynet veya insan figürü
haricinde bulduğu tarihi eşyalara sahip çıkarken, heykel bulduğunda fazla önemsememiş
hatta yoketmeye yönelmiş olabilir. Restorasyondan nasibini alamamış , Anadolu'nun ücra
köşelerinde yıkık kilise veya tapınaklarda gözleri oyulmuş Meryem Ana veya İsa ile igili
freskler bu duruma örnektir.
Yunan Mitolojisi'ndeki Herakles'in hikayesine gelince; Vikipedi ve ansiklopedik
kaynaklara göre, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğluydu ve çok küçük
yaşlarda bile tanrısal bir güce sahipti. Henüz birkaç günlük bebekken Heranın
gönderdiği 2 zehirli yılanı öldürmüştü. Ok atmak, araba kullanmak ve güreşmekte
çok başarılıydı. 18 yaşına geldiği zaman Kitharion ormanlarında yaşayan ünlü canavarı
öldürerek Thebai kralının gözüne girmiş ve kızı Megara ile evlenmişti. Bu evlilikten
üç oğlu olmuş ancak, Hera işe karışarak Herakles'i çıldırtmış karısını ve çocuklarını
öldürmesine neden olmuştu.. Suçlarından arınması için Miken kralının hizmetine
girip, onun her istediğini yapması gerekmişti. Kralın Herakles'e yaptırdığı 12 işe
mitolojide Herakles'in 12 görevi veya işleri denir.Ayrıca çok güçlü bir karakter olarak
da bilinir.
‘Yorgun Herakles' kimbilir nekadar yorgun..Dile gelipde yaşadıklarını
anlatabilseydi… Döneminin değerli bir heykel ustasının elinden nasıl bir ustalık
ve sabırla ortaya çıkışını, hangi meydanda veya özel bir mekanda yerini buluşunu ve hangi
şanssız savaşta yada afette yerin altında kayboluşunu…sonra, tam günışığını bulmuşken
parçalanışını.. Yorgun Herakles' in 13. ve bilinmeyen diğer görevide belki parçalanmış ve
kaybolmuş heykellerin bulunması ve yerini bulmasına ışık tutmaktı.
Bir mermer parçasının, taşın veya bronzun içinden çıkmayı bekleyen anlamlı güzellikleri ve
formları ortaya çıkaracak sanatçıların, gizli kalmış veya kaybolmuş eserleri ortaya çıkaracak
bilim insanlarının yolunu açmak, geçmişin tozlarını temizlemek yapılması gereken onurlu bir
görevdir.
Yorgun ,sahipsiz, bakımsız, terkedilmiş bilinen ve bilinmeyen Kültürel ve Sanatsal
Değerler'imizin tümünün yerini bulmasını dileğiyle,