Zamanın sonsuz süreci içinde sanat, insanlığın geleceğini geçmişe, geçmişini geleceğe bağlayan en önemli somut unsurdur. Bir deyişle, beklide kültürel anlamdaki ‘mana değerlerin’ maddede yansıması da diyebiliriz. İnsanlığın ilk çağlardan bu yana, sahip olduğu birçok değeri korumak ya da anlatmak adına ürettiği görkemli ve yıkılmaz eserler, onun kutsal değerlerini, gücünü ve yüceliğini anlatırken, insan üzerinde hayranlık uyandıran etkileyici ve ölümsüz eserlere dönüşmüştür.
Örnek olarak biraz Mısır Sanatı’na bakarsak ‘gerçek yaşamı imgeleştirme’ çabasına yönelik bir dizi kurallar doğrultusunda gerçekleştirilen eserler görürüz. Mısırda heykeltıraş kelimesinin anlamı ‘yaşamı koruyan kişi’ demekti. Bu nedenle Kral Portrelerini yaparken heykelci aslına uyum sağlayacak dayanıklı ve aşınmaz granit taşlardan faydalanırdı. Halktan kişiler içinse ahşap kullanılırdı. Çünkü krallar ölümsüzdü ve onu temsil eden yapıtta ölümsüz olmalıydı. Mısır Sanatı’ndaki kurallar gereği her şey en karakteristik özelliğini yansıtacak biçimde geometrik bir düzen çerçevesinde işlenirdi. Dikkatli bir doğa gözleminden yola çıkarak yapılan freskler, kabartmalar, heykeller ve tapınakların altında ‘yaşamı ölümsüzleştirme’ amacı vardı.
Yunan Sanatı, Mısır ve daha önceki Anadolu Uygarlıkları ve Mezopotamya uygarlıklarının etkilerini taşımakla birlikte, eski kuralların ve bilgilerin sorgulandığı bir dönemdir. Sanatın katı kuralları ve sınırlamaları kırılmış, demokrasi ile birlikte önem kazanan insanın, güzelliğini ve ideal olanı öne çıkaran özgür gerçekçi ve doğal betimlemelerine yer verilmeye başlanmıştır. Özellikle Attika Bölgesi ve Atina şehri demokrasinin doruğuna çıktığı dönemlerde mimari ve heykel sanatı başta olmak üzere diğer sanat dalları da(resim, tiyatro ve müzik) insani amaçlara hizmet etmeye devam etmiş, günümüze kadar varlığını sürdürebilen eserler üretilmiştir.
Roma İmparatorluğu’nda ise Yunan Sanatı’nın devamını görülse de, büyük bir devlet yönetimi ve otoriteyi yansıtan mimari yapıtlar mimarlık ve mühendislik harikaları dikkati çeker. O dönemden kalan Pantheon Tapınağı, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde kiliseye çevrilmiştir. Halen dinsel amaçla kullanılan tek tapınak ve mimari bir şaheserdir. Avrupa’da resim heykel, mimari ve diğer sanat dalları Fransız İhtilali öncesinde yoğun biçimde devlet yönetimlerinin kuralları dahilinde işlevselliğini sürdürmüş, sarayın ve kilisenin etkisinde gelişmiştir.Doğu sanatlarında da dini inançlar, padişahların veya yönetimlerin koyduğu sanat kuralları uzun süre etkili olmuştur.
Doğu sanatlarına farklılaşma ve değişim doğrultusunda baktığımızda, statik, kurallara ve geleneklere bağlı bir yapı gözlenir. Batı sanatlarında ise birçok değişiklik gözlenir. Bu yapıyı etkileyen farklı birçok nedenden söz edilebilir. Yeni güçler elde etmek adına yapılan keşifler, icatlar, araştırmalar sanatın gelişim sürecinde önemli rol oynamıştır. Yaşam koşulları, ekonomi, sosyal yapı, inanç sistemlerine bağlı geleneksel yöntemler, değer yargıları vb. unsurların sanat üretimiyle her an iç içe bulunduğu gerçeğini yadsıyamayız.
Bugün yaşadığımız bilgi ve iletişim çağının gereği olarak tüm sanat dallarında yaşanan çeşitlilik ve zenginlik inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. Bir günde farklı kaynaklardan birçok dönemi gözleme, izleme şansımız olduğu gibi, teknolojinin sunduğu olanaklar çerçevesinde aradığımız birçok bilgiye ulaşıp yeni işler veya eserler üretebiliyoruz. Bu zenginliğin insanlığa büyük faydalar sağladığı ve üretim kapasitesini arttırdığı kesin. İyi ki bu çağı yaşıyoruz.
Ancak, ilerde yaşanabilecek toplumsal kaosları yada yanlış değer yargılarını önlemek adına, bilgiyi doğru yerden alıp doğru yerde yansıtmak , ön yargısız bilimsel ve kültürel verilerden yola çıkarak, insan yaşamıyla bütünleşen ve onu güzelleştiren bir sanatsal üretimden yana olmak insana daha çok yakışır düşüncesindeyim.