Ünlü mucid Thomas Alva Edison, insanlığın hayal bile edemeyeceği bir çok icat yapmış olsa da, insanın uçabilmesi konusunda oldukça kötümser olduğundan, uçma konusunda 1895 yılında “Uçan makina konusu artık kapanmıştır. . Başka yollar aramalıyız” demiş. Dönemin ünlü mühendislerinden Worby Beaumont da 1 Ocak 1900 günü bir gazeteye verdiği demeçte, “Bu jenerasyon malesef uçamayacak ve hiç bir aklı başında mühendis de artık bu işle ilgilenmeyecek,” buyurmuş. Kafayı uçmaya takmış olan Wright kardeşlerden Wilbur Wright da 1901 yılında kardeşi Orville’e “İnsan elli yıl daha uçamaz,” diyerek, bu konudaki hayallerinin sona erdiğini açıklamış. Oysa bu lafın üzerinden daha iki yıl geçmeden, 17 Aralık 1903’de 59 saniyelik de olsa ilk uçuşu gerçekleştiren de kendisi ve kardeşi olmuş.
İcatlar ve bunların insanlığa kazandırdıklarıyla ilgili çarpıcı bir açıklama da 1899 yılında Graham Bell’in icadı olan telefon için Duell American patent bürosunun mucide verdiği yanıtta gizli: “Gerçekten önemli bir icat ama bunu kim kullanmak isteyecek ki?” Benzeri bir görüş de 1927 yılında ilk sesli filmler gösterime hazır olduğunda Warner Bros.’un kurucusundan gelmiş: “Aktörlerin konuşmasını kim dinlemek ister?”
Bütün bu örnekler, insanoğlunun yarattığı gelişimin her zaman kendi düşünebildiğinin ilerisinde olduğunu gösteriyor. IBM’in başkanı Watson’un 1943 yılında, “Dünyada herhalde en fazla beş bilgisayarlık bir pazar vardır,” demiş olması; Decca plak şirketinin 1962’de dinlediği The Beatles’ı “Bunlar katiyen tutmaz,” deyip kovması; Digital Equipments’in başkanının 1977’de “İnsanların evlerinde neden bilgisayar bulunsun ki?” demesi ya da çağımızın dahisi olarak kabul edilen Bill Gates’in 1981’de “640 K, herkes için yeterli bellektir,” demesi gibi o kadar çok örnek var ki...
Kuşkusuz bütün örnekler bunlar gibi komik denecek kadar yanlış tahminlerden oluşmuyor. Daha 1865 yılında “Kısıtlı görüşlü insanlara rağmen, insanlığı kimse durduramayacak. Bir gün mutlaka Ay’a, diğer planetlere ve yıldızlara da ulaşılacak. Şimdi nasıl gemiyle okyanusu geçiyor ve Liverpool’dan New York’a gidiyorsak, uzaya da öyle gidilecek,” diyen, bilim kurgu edebiyatçısı Jules Verne’in salt bu sözünden dolayı bile, herkesin gözünde saygın bir yeri olması gerek...
İnsanoğlu 1969 yılında Ay’a ayak bastı. Uzay yolculuğu çalışmaları çok daha önceden başlamıştı ama Ay’a seyahat önemli bir kilometre taşı olarak tarihe geçti. İnsanoğlu Mars’a ulaşma yolunda adımlar atarken, uzay teknolojisi bir çok bakımdan hayatımıza girdi ve girmeye de devam etmekte. Bütün bunları bildikten sonra, bize düşen her türlü gelişmeye açık olmak. Yoksa, kendimizi Edison’un, Beaumont’un, Gates’in düştüğü gülünç durumlarda bulmaktan kurtulamayız. Her konu ukalalık etmeye açık olabilir ama, teknolojinin gelişimi konusunda dilimizi kısıtlı kullanmakta büyük fayda var. Hele ki bizim gibi, teknolojiyi üretmeyip, sadece monte edip tüketen bir toplumda yukarıda sözünü ettiğim ‘babalardan’ çok daha vahim hatalar yapmak çok daha kolayken...
“Baba,” deyince aklıma geldi... Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanıyken yaptığı bir konuşmada “İnternet altyapısına gereken önemi vermeliyiz,” demişti. Her fırsatta “Aynı yöneticilerden artık kurtulalım,” diyen görece genç jenerasyon kadroları da bu yönde aynı sözleri sarfettiler. Sonunda aksasa da tıksırsa da internet ortaya çıktıktan on beş yıl sonra hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu.
Oldu da ne oldu? Daha önce de bu köşede değindiğim gibi, You Tube’ün kapalı olduğu birkaç ülkeden biri olmayı ısrarla sürdürüyoruz. Kapalısına da alıştık. Başbakan geçen ay bu konuda soru soran bir gazeteciye, “O işi halledeceğiz,” dedi. Daha önceki sorulara da benzer yanıtlar vermişti. Bir gün gelecek YouTube açılacak. O gün çıkıp da “You Tube’ü de biz açtık,” diye övünmeye kalkar da, ahaliden bir “Youuuu” sesi çıkarsa, hiç kızıp sinirlenmesin. Sinirlenmekte haklı olmayacak çünkü...