Mavi Yolculuk... Tamam, bu sefer kesin çıkılacak. Artık başkalarından dinlemek yetti. Bu deneyim yaşanacak! Grubun gayet titizlikle seçilmesi gerektiğini zaten biliyoruz. Günlerce kıç kadar teknede (kıç deniz dilinde ayıp bir laf değil) burun buruna geçirilecek bir tatilin herkesin burnundan gelmemesi için bu çok önemli. Fiyatta anlaşıldı ya da zaten bir davet sözkonusu... Herşey mükemmel. Sorun yok gibi gözüküyor. Eğer böyle düşünüyorsanız ve kendinizi rahat hissediyorsanız, başınıza gelecek var demektir. Çünkü karşınızda huyunu suyunu hiç bilmediğiniz iki dev kavram var: “Deniz ve Kaptan”.
Deniz ve kaptan, kendi yaşam biçimleri ve kuralları olan; birbirleriyle uyum içinde olmalarına rağmen “karadan gelenlerle” apayrı yaratılışları olan iki varlıktır. İkisinin bileşkesi de o suyun üzerinde o kaptanın yüzdürdüğü ve sizin de geçici olarak paylaşacağınız mekan olan teknedir. Dolayısıyla birbiriyle tam uyum içindeki bir grubun bile deniz üzerinde huzursuz olması mümkündür. Daha da ileri gidelim, kaptan ya da denizle aranızda çıkabilecek en ufak tatsızlık bile grup üyelerinden biriyle aranızda çıkacak en büyük tatsızlıktan daha vahim sonuçlara yolaçabilir. Kaptanın ve denizin şerrinden tam anlamıyla korunmak için oldukça kalın bir el kılavuzunu hatmekmek gerekir ama şimdilik size vereceğim ‘temel bilgilerle’ yetinebilirsiniz. Çünkü deniz insanları işin en azından alfabesini bilen kara insanlarına karşı oldukça hoşgörülüdür. Alfabeyi dahi bilmeyenlerin yeri ise zaten tekne değil, denizin kıyısı olabilir ancak...
- İlk kez tekneye binen biri için tekneler, “ayakkabıyla girilen ya da girilemeyen” olarak ikiye ayrılır. Eğer ayakkabıyla girilmeyen bir tekneyse -ki bunların kaptanı siz daha iskeledeyken ayaklarınıza bakmaya başlar- bu kesinlikle hiç ayakkabı giyilmeyecek demektir. “Ben tekne için ayrıca ayakkabı getirmiştim”; “Ay benim ayaklarım çok üşür, karnım ağrır”; “Ne var ayol, biz evde bile çıkarmıyoruz” gibi şikayetlere hiç yönelmemek yolculuğun geleceği ve kaptan-yolcu ilişkisinin ilk intibaı bakımından çok önemlidir.
- Bir tekneye ilk kez binmeyen biri için ise tekneler “yelkenli ya da motorlu” olarak ikiye ayrılır. Teknenin tipi ne olursa olsun ayakkabı sorunu tamamen kaptanın iradesindedir. Çünkü onun kendince çok geçerli sebepleri vardır. Eğer ayakkabıyla binilebilen bir teknedeyseniz bile sorun çözülmüş değildir. Çünkü her ayakkabıyla tekneye binilmez. Bu durumda en iyisi, kaptana “Ayakkabım tekne için uygun mu?” diye sormaktır. Çünkü altı siyah lastik ayakkabılar bile polyester zeminde iz bırakabilir.
- Varsayalım bütün tekne normlarına uygun ayakkabılarınız var. Bu kez de ayakkabıyı çorapsız giymeme kuralını unutmamalısınız. Teknede ıslak, yarı ıslak ya da nemli ayaklarla buluşan lastik papuçlar daha iki gün geçmeden öyle kötü bir koku yaymaya başlar ki, bunu siz hissetmeseniz bile, çabucak grubun en sevilmeyeni oluverirsiniz. En iyisi ayakkabıyı unutmaktır. Ama çıkardıktan sonra güvertede unutmak değil tabii... Mutlaka onlar için bir kutu ya sandık bulunur. Onun içinde unutmak en iyisidir.
- Bir teknede her küçük ayrıntının bile önemli bir işlevi vardır. Bu yüzden özellikle yelkenlilerde ne olduğu bililinmeyen ipin ucundaki düğüm çözülmez, ne olduğu bilinmeyen ipin ucuna da düğüm atılmaz. Siz siz olun ne olduğunu bildiğiniz iplere bile karışmayın. Çünkü bir teknede en büyük tehlike genellikle deniz hakkında hiçbir şey bilmeyenlerden değil, ‘az bilenlerden’ gelir.
- Tekne üzerindeyken fazla bir etkinlik beklememek gerekir. Güneş ve denizle yetineceksiniz. Güneşlenirken dikkat edilmesi gereken kurallar, koruyucu kullanmak, burun ve kulakları kollamak, serinletici jel bulundurmak falan başka bir yazı konusu gibi gelebilir. Ama bir teknede bulunan herşey gibi onların da tekneyle ilişkisi vardır. Kremleri sürünüp de, tik ağacı döşemeye uzanırsanız, teknede hiç kaybolmayacak bir iz bırakmış olursunuz. Bu kalıcı bir iz olacağından sizin hoşunuza gidebilir belki ama emin olun kaptanın ya da tekne sahibinin hiç hoşuna gitmeyecektir.
- Çamaşır kurutmak zaman zaman bir dert olabilir. Bu mümkün. Ama ıslak eşyaları vardevelaya (teknenin yanlarındaki tel) asmanız emin olun, daha büyük bir dert olacaktır. Ne yapıp edin bir başka yer bulun. Vardavelaya çamaşır asılı bir tekne, seyir halinde usturmaçaları (çarpışmayı hafifleten balonlar) aşağıda ya da ipi suda sallanan bir tekne kadar deniz adabına aykırı hareket ediyor demektir.
- İstisnasız uyulması gereken bir kural da tuvalete kağıt atılmaması gereğidir. “Bir kereden bir şey çıkmaz,” demeyin sakın. Kaptan iki saat sonra sopanın ucundaki kağıt tomarıyla karşınıza dikilip, “Kim attı bunu?” diye sorabilir. İşin kötüsü kaptanların öyle bir yeteneği vardır, bunu yapanı gözünden anlar!
- Tekneyle ilişkilerin hepsi aynı zamanda kaptanla da kurulmaktadır ama bir de doğrudan onu ilgilendiren hususlar vardır ki, tekneye ne kadar iyi davranırsanız davranın, bunları atlarsanız hepsi boşa gider. Madde bir: Navigasyon masasının üzerine hacmi ne olursa olsun hiçbir şey bırakılmaz. Orası onundur ve onun kalacaktır!
- Tekne yaşamı paylaşmacı ve ortaklıklar üzerine kuruludur. Bu yüzden kıt kaynakları planlı kullanmak gerekir. Bunların başında da su gelir. Her an heryerde kullanma suyu bulunamayacağından suyu idareli kullanmak, duş alırken asgari su harcamak ve musluğu açık unutmamak hayati önem taşır. Aksi takdirde sonuçlarına bizzat siz katlanırsınız. Kaptan iki gün duş almamaya alışıktır...
- Aynı tavrı sintine (teknenin kanalizasyon sistemi) doldurma konusunda da göstermelisiniz. Her an her yerde sintine basılamayacağı için, ‘def-i tabii’yi mümkün mertebe tabiata havale etmenizde yarar vardır. Unutmayın ki, kaptanı zorlarsanız o demirlediğiniz koyda da sintine basabilir ve kokudan bütün gece uyuyamayan yine siz olursunuz. Kaldı ki Greenpeace komandoları da her an başınıza üşüşebilir!
- Deniz insanları kara insanlarının abuk subuk sorularından hiç hazetmezler. Sakın ha, tutup da denizle ilgilişmiş gibi yapıp, “Keşişleme ne taraftan esiyor?”; “Karşımız kuzeydoğu değil mi?”; “İskele ne taraf sancak ne taraftı?”; “Bir de öbür koya baksaydık, belki daha az rüzgar vardır...” gibi deniz insanlarının ‘abuk subuk’ olarak nitelendirdiği soru ve taleplerde bulunmayın. İmajınız sıfırın altına iner.
- Benzer bir husus da harita ve yönle ilgilidir. Hayatında harita kullanmamış olup ta, sırf denizde olduğu için “Acaba nereye gidiyoruz?” diye haritalarla ilgilenip, sonra da onları ortada dağınık bırakan ya da gerektiği gibi katlamayanlar (boşuna uğraşmayın katlanmazlar) ‘Kaptan siniri bozma uzmanları’ olarak nitelendirilir.
- Bir teknede uymak gereken kurallar arasında, sallantıdan şikayet etmemek; ortalığa kusmamak; çöp dökmeyi unutmamak; tekneyi temizlemeden bırakmamak; ipleri tatlı suyla yıkamak gibi başka konular da vardır ama gelişen turizm ve hizmet anlayışı sonucunda deniz adamları bunları kara adamlarından beklemez olmuşlardır. Yeterli mürettebat varken ‘delikanlılık’ edip bu işlere girişmek de kaptanı yok yere sinirlendirebilir.
Doğaldır ki, sadece kaptanı ve tekneyi düşünmeyeceksiniz. Tekneyle açılmaya alışık olanlar çok iyi bilirler... Rüzgar ve hava koşullarına dayanıklı, kolay kuruyan, denize uçunca üzülünmeyecek değerde giysiler, ipli gözlük ve şapka unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer nokta da ne olursa olsun denize çöp atmamaktır. Deniz öylesine kindardır ki, emin olun o attığınız çöp, bir gün gelir sizi bulur ve bütün keyfinizi kaçırır. Aynı kural sakin bir koyda başka tekneler de varken yüksek sesle müzik çalanlar için de geçerlidir. Bangır bangır Vivaldi dinlemek size hoş gelebilir belki ama, bunu yaparsanız öbür koyda İbrahim Tatlısessever bir tekneyle yanyana düşeceğiniz kesindir.
Bütün bunları yerine getiriyorsanız, keyifli bir tatili hakettiniz demektir. Sakın ola ki, bu okuduklarınızdan sonra tekneyi bir hapishane, kaptanı da öcü gibi düşünmeyin. Orası başka bir dünya. Kendi dünyanıza göre aslında çok az kuralı olan bir yer. Onlara saygı gösterirseniz, çok iyi iki dost sahibi olacağınızdan emin olabilirsiniz. Bu iki dosttan birinin adı denizdir ve bir kez sevdiniz mi bir daha ondan ayrılamazsınız. Diğerinin adı da kaptandır. Onunla dost oldunuz mu da gruptaki diğerleri istedikleri kadar umduğunuz gibi çıkmasın, siz yine de kaptanla hoşça vakit geçirirsiniz.