SANATIN HALKALARI (II) - Doğu–Batı Sanatı Karşılaştırmaları
MS. 313 sonrasında Bizans doğu sanatlarıyla farklı etkileşim sürecine girmişti. Ayrıca,heykel ve resim Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, pagan inancını yeniden körükleyeceği düşüncesiyle yüce ve görünmeyen Tanrı’yı betimlemeyi yasaklıyordu. Bu durum, sanatçının özgürlüğünü doğu motiflerinde, sembol ve desenlerde aramaya yöneltiyordu. VI. YY.’lın sonlarından XIII.YY’a kadar geçen dönemde, özenli bir disiplin içinde yapılan, duvarları dini hikayeler ve kutsal sembollerle kaplı kiliseler mozaiklerle bezeniyordu. Hıristiyan sanatçılar, Yunan Resmi’nin ifade ve teknik olarak gelişmiş yöntemlerinden faydalanırken canlı ve yoğun renkli taş parçacıklarını nasıl ve nerede kullanacaklarını çok iyi biliyorlardı. Ayasofya ve Kariye Müzesi’nde bu ince sanatın güzel örneklerini görebiliriz.
İslam dininin katı kurallarla yasakladığı insan figürü çizimi , sanatçıların, değişik birçok hayali biçim, motif ve sembol yaratmalarına neden olmuştur. Arabesk denilen tarz da bunlardan biridir ve en güzel örnekleri Elhamra Sarayı’ndadır.Daha ilerki dönemlerde(XIV-XV.YY) İran ve Hindistanda , Müslüman Moğolların eğegemenliğindeki bölgelerde dini mesaj içermeyen konularda yazılı metinleri süsleyen figürlere, roman ve hikaye illüstrasyonlarına izin verildi. Perspektif ve doğanın gerçek görüntüsünü yansıtma kaygısı taşımayan, ancak, her tür bilgiyi topyayabileceğimiz, minyatür tarzında kitap resimleri yapıldı.
Çin’de dini inancın sanat üzerindeki etkisi çok daha fazlaydı. Kaynak olarak, Çin resim ve heykel sanatına ait en eski bilgiler Milat’dan biraz öncesi ve sonrasındaki dönemlerden başlar.Mısırlıları andıran mahsen mezarlar ve içine o dönemlerin inanç ve hikayelerini anlatan fresk ve kabartmalar yapmışlardır. Mısırdan farklı olarak, resim ve heykellerde
daha yuvarlak biçimlere ve eğri çizgilere önem vermişlerdir. Resim ve heykel erdemi anlatma aracı olarak kullanılmıştır. Örnek olarak, IV. YY.da yaşamış olan Ku K’ai-çi isimli sanatçının Konfuçyüs ruhuna uygun olarak yazdığı, kadın-erdemliliğini anlatan en eski resimli rulo-kitap’ı verebiliriz. Dalgalı ve yumuşak çizgilerin hakim olduğu betimlemeler özsaygısı ve zarafet davranışlarıyla bütünleşen ifadeler oluşturur.
Doğu dinlerinde meditasyonun önemi büyüktü. Bir kutsal gerçeği saatlerce düşünüp, zihinde uzun, uzun tartarak, irdeleyerek bir çeşit zihin egzersizi yapılıyordu. Batının bedensel jimnastiğe verdiği önemden çok daha fazlasını onlar zihne veriyordu. Rahipler de, doğadaki gerçekler üzerinde düşünceye dalıyordu. Burada resmin yada bir imgenin kullanılma amacı eğitimden çok meditasyona yardımcı olması içindi. İpek rulolara resmedilen sular, dağlar veya doğa manzaraları özel kutularda saklanıp dingin bir zamanda açılarak uzun, uzun bakıldıktan sonra derin düşünceye dalınıyordu. Bunu yaparken doğanın içindeki faydalı, güzel, güçlü, yüce, ilahi veya durağan tüm özellikler düşünülüyordu. Çin’de XII. ve XIII. YY’larda yapılan manzara resimlerinde ağacın, dağın, yaprağın, kuşların vs. hepsinin boyama teknikleri aynıydı. Doğanın görsel gerçekliğini değil ruhsal güzelliğini kavramak önemliydi . Bu nedenle onlar doğada kendi algıladığı ruhsal bütünlüğü belirlenmiş bir fırça ve mürekkep boyama tekniğiyle yansıtmaya çalışıyorlar ve bazan da yanına bir dize şiir ilave ediyorlardı.
Çin resimlerinde simetrik ve katı kalıplar yoktur. Zarif çizgilerle oluşturulan sade ve usta bir anlatım vardır. Ancak, Çin ve Japon sanatında önemle korunan bu ‘teknik kural bağımlılığı’, sanatçıların özgün anlatıma yönelmelerini engellemiştir. XVIII. YY sonrasında doğu sanatı yeni konulara uygulanmaya başlanmıştır. Bu süreç Batı içinde yararlı kapılar açmıştır.
Batıda ise, erken Hıristiyanlık Dönemi ve Roma İmparatorluğunun çöküşü sonrasında, göçler,savaşlar , ayaklanma ve çatışmalarla yaşanan ‘Karanlık Çağ’, Antik Çağ’ın sonu olmuştur. Yaklaşılık 500 ile 1000 yılları arasında yaşanan toplumsal değişimler sırasında birbiriyle kaynaşmaya başlayan birçok farklı üslup gelişsede oturmuş bir tarz görülmez.
Kuzey kavimleri, Germenler, Gotlar, Vandallar, Saksonlar, Danimarkalılar, Vikingler,
Roma ve Yunan eserlerine değer veren ve korumak isteyenler tarafından barbar olarak nitelendiriliyorlardı. Fakat, onlarında yaşam tarzları ve inançları nedeniyle kendilerine özgü sanatları vardı. İnce maden işlemeciliği ve ağaç oymacılığında ustaydılar. Viking gemilerinin oyma ejderha figürlerinde bu incelikleri görebiliriz. Vikingler, gemi başlarına yaptıkları ejderha başlarının atındaki inanç, limandaki kötü cinleri kovmak içindi.
Kuzey kavimlerinin zanaat kültürü , Keltleri ve Saksonları’da etkilemeye başladı. İrlanda ve İngiltere’de Hıristiyan Rahipler bu sanatı Kilise ve el yazmalarında kullanmaya başladılar. Bunların en önemli örneklerinden biri de MS.698 sıralarında Northumbria’daki Lindisfarne İncili’ne yapılmış olan haç desenidir. Desen, dantel inceliğinde içiçe geçmiş yılan ve ejder motiflerinden oluşur. Asla karmaşık değildir. Belirli bir düzen içince büyük bir incelikle yapılmış üst düzeyde bir beceri ve ustalık örneğidir. MS.750’de ise , İrlanda ve İngiltere’de değişik bir motifte sitilize edilmiş insan figürü içeren minyatürlü el yazmaları görülür.. Kuzeyli Rahip ve Azizlerin bu çizimlerinden onların Hıristiyanlık inançlarına kendi sanat alışkanlıklarıyla adapte olmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Kuzeyli sanatçılar ve zanaatkarlar, el ve göz yetenekleriyle Batı Sanatı’na farklı bir boyut getirmişlerdir.
İnsan, bütün sanat dallarını, inançlarını ve düşüncelerini ifade etmek için kullanmıştır. M.Ö eski çağlardan başlayarak taşlara, kayalara oyularak yapılan heykeller, kabartmalar, kazınarak yazılan yazılar ve büyük mimari yapıtlar halen varlıklarını sürdürmektedirler. Bugünün teknolojik imkanlarıyla üretilen eserler de dünya varoldukça farklı biçimlerde hızlı bir etkileşim süreci içinde varlıklarını sürdürecek ve nesilleri etkilemeye devam edeceklerdir. Sanatın insanlık için olumlu etkileşimlere yol açmasını sağlamak sanatçının sanatıyla gerçekleştirdiği önemli bir işlevdir. Topluma ve insanlığa ışık tutan sanatçılara ne mutlu.!